Van’a en son, büyük depremden hemen sonra, Genç Bakış ekibiyle gelip, binalara henüz girilemediği için artçı depremler nedeniyle adeta beşik gibi sallanan bir çadırda canlı yayın yapmıştık.Kent harabeye dönmüştü. Yüzlerce kaybımız vardı ve o gece konteynerde konaklamıştık…
Vanlılar o gün bugündür, o canlı yayını hiç unutmadı. Çünkü o moralle, üniversitede eğitime ara verilmedi ve kentte, kısa bir süre sonra hayat normale döndü.
Yeni açılan TED Koleji için konferans teklifi gelince, birinci önceliğim Van oldu.
O günden bugüne, çok şeyler değişmiş ama değişmeyen tek şey var o da insanlarının sıcaklığı ve güler yüzü.
Bu güzel kentimizin, güzel insanlarını anlatmak yetmez, gelip görmeniz gerekir. Gelmek, gezmek çok mu zor? Hayır. Her yer nasılsa, burası da öyle.
Tarih, doğa, lezzet, kültür, alışveriş ne ararsanız var…
Peki, Van’da nereler gezilir?
Yer çok ama zamanınız fazla yoksa ilçelerini ve bölgeyi de içine alan tercih ve keyfinize göre rota belirlemek hiç zor değil.
İnanılmaz tarih
Van Gölü, Van Kalesi, Van Kedi Evi, Van Müzesi, Akdamar Adası, Muradiye Şelalesi, çarşılar, kiliseler, Peri Bacaları, kaleler, köprüler ve daha neler neler sizi kendine çekecektir!..
Van’ın tarihi ve tarihi mekânları inanılmaz. Hele ki Van Kalesi, bugüne kadar gördüklerimin belki de en büyüğü...
Vanlılar, Van Gölü’ne deniz diyor. Hatta okyanus diyenler bile var. Biz Ankaralılar için de Gölbaşı deniz gibiydi ama Van Gölü, onun yanında devasa bir görünüme sahip.
Plaj desen plajları var, vapur desen vapurları. Martıları da varmış ama ben göremedim. Bir aralar canavarıyla meşhur olmuştu ama şimdi hatırlayanı bile yok!
Van Kalesi
Urartular’a başkentlik yapan Van’da, Van Kalesi’nden kenti ve gün batımını izlemek bile bu yolculuğa değerdi.
Van deyince akla ilk gelenlerden biri de kedileri, soyları tükendiği için koruma altındalar.
Onlarla ilgili o kadar çok anekdot var ki, başlı başına bir yazı konusu.
Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ndeki Kedi Evi’nde bol bol Van kedisi görebilirsiniz.
Akdamar Adası
Adını Ah Tamara Efsanesi’nden alan Akdamar Adası, Gevaş’a 10 kilometre mesafede.
Bilenleriniz vardır ama bilmeyenler için işte o efsane:
Bir zamanlar, bu adada yaşayan Ermeni başkeşişin, güzelliği dillere destan Tamara adında bir kızı varmış. Adanın çevresindeki köylerde çobanlık yapan bir genç, bu kıza âşık olmuş. Genç çoban Tamara’yla buluşmak için her gece adaya yüzer, Tamara ise her gece, karanlıkta yerini belli etmek için onu bir fenerle beklermiş.
Bundan haberdar olan babası, fırtınalı bir gecede elinde fenerle, adanın kıyısında, sürekli yer değiştirerek, gencin boşuna yüzüp, gücünü yitirmesine neden olmuş.
Yüzmekten gücünü yitirip yorulan genç çoban boğulmuş ve boğulmadan önce son nefesiyle “Ah Tamara!” diye haykırmış. Bunu duyan kız da hemen ardından kendini gölün sularına bırakmış. O günden sonra ada Ah Tamara ismiyle anılmaya başlanmış ve zamanla Akdamar’a dönüşmüş!
Kilisenin restore edilip, ibadete açılmasından sonra, ada şimdi, Van’ın önemli sembollerinden ve en çok turist alan merkezlerinden biri haline gelmiş.
Dış süslemeleri sanki bir ansiklopedi gibi. Uzunca bir aradan sonra bu yıl tekrar, Ermeni Ayini gerçekleşecekmiş!
Başta, Muradiye Şelalesi olmak üzere pek çok şelale var, hepsi de görülmeye değer ama mevsimsel olarak, bu aralar suları bir hayli azalmış...
Hangi kahvaltı?
Van deyince ilk akla gelenlerden biri de Van kahvaltısı. Cacık (kahvaltılık), murtuğa (içinde tereyağı, un ve yumurta var) ve kavut (içinde esmer buğday, süt ve un var), Van otlu peyniri, bal, kaymak ve daha bir sürü kahvaltılıktan hazırlanan kahvaltı servisi sabah 04.00’te başlıyor ve pek çoğunda gün boyu devam ediyor.
Van kahvaltılarının en önemli özelliklerinden biri de, mekân sahiplerinin tatlı dilleri. Kahvaltıyı adeta şova dönüştürüyorlar.
Peki, en iyi kahvaltı Van’da mı?
Örneğin, son bir ay içerisinde ziyaret ettiğim,Diyarbakır, Gaziantep, Fethiye ve Van’ı kıyaslandığımda, en iyisi Van mıydı, sorusuna evet demem zor olur! Ama en iyi pazarlayan Van’dı diyebilirim...
Kendilerine de söyledim, eğer menü ve sunumlarını değiştirmezler ise zirvede kalmaları çok uzun sürmez! Çünkü aynı lezzet, hatta daha fazlası, başkalarında da var...
Büryan kebabı ve kaburga, Van mutfağının assolisti diyebiliriz ama beni en çok şaşırtan öne çıkan bir tatlılarının olmaması...
Van gölünde yetişen tek balık cinsi, İnci Kefali. Özellikle göç zamanında suyun akış yönünün tersine gitmeye çalışarak harika bir dans gösterisi sunan balıkların avlanma zamanı kışmış ve tandırı çok güzel oluyormuş. Hemen her tarafta tuzda yatırılmış olanlarını görmek mümkün...
Van’a gelmişken yakınındaki Tatvan ve Bitlis’e de gittik. Anlatacak çok şey var onu da haftaya sizlerle paylaşırız...
Ülkemizin her karesi öylesine güzel ki keşke hep birlikte çok daha fazla gezebilsek. İşte o zaman, birbirimize olan ön yargıların çoğu kendiliğinden yok olacaktır.
KAYNAK: MİLLİYET