Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, FETÖ ile mücadelede Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tek başına mücadele ettiğini belirterek, "2008-2010'da da ben tek başıma mücadele ettim. İster 2012 deyin, ister 2014 deyin, ben 2012'den başlatıyorum. Herkes Cumhurbaşkanının bu mücadelesine ayak uydursaydı 15 Temmuz'a gelir miydik, gelmezdik" dedi.
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, 15 Temmuz Darbe Girişimi Komisyonuna bilgi verdi. Komisyona gelmesinin nedenlerini anlatan Başbuğ, “Birincisi bu yüce kurumun TBMM’nin manevi şahsiyeti karşısında duyduğumuz saygı bugün burada bulunmamın ana nedenidir. İkincisi, ise her ne kadar bu konuya ilişkin düşüncelerimin kamuoyuna paylaşmışsam da bu görüşlerimin TBMM zabtına girmesini önemsiyorum. Bir gün konuşmalar kitaplar kaybolabilir ama Meclisin kayıtları, zabıtları yüzyıllarca yaşayacak” diye konuştu.
Partiler üstü bir durumda olduğunu belirterek komisyon üyelerine “Soruları yönetirken partiler üstü olduğumu unutmayın lütfen” diyen Başbuğ, “FETÖ’ye ilişkin en açık tavır alan devlet adamı ve bürokrat benim. 15 Temmuz gecesi Türkiye’nin yaşadığı en korkunç gecelerinden birisidir. Bu hareket demokrasiye karşıdır yapanlar teröristtir. Yapılanları lanetliyorum. 246 kahraman evladımızı şehit verdik. Türkiye o gece bir felaketin eşiğinden dönmüştür. Allah korusun başarılı olsalardı bugün Türkiye’nin nerede olduğunu düşünmek dahi istemiyorum. Ama inanınki eğer onlar başarılı olsaydı bugün Türkiye’de ne demokrasi, ne laik devlet sistemi ne hukuk devleti zerresi ortada kalmazdı. Ben o düşüncedeyim. Bu yaşanılan olay ciddi, vahim kapsamlıdır bana göre. Bu yaşanılanların bir oyun diye değerlendirilmesi veya diğer terimlerle değerlendirilmesinin yanlış olduğunu düşünüyorum. Bu düşüncelere ve değerlendirmelere katılmadığımı ifade ediyorum. Başarısız kalmıştır darbe girişimi. Hepimizi mutlu eden bir noktadır bu. Başarısız kalmasının arkasında çok neden var elbette tek nedene indirgeyemeyiz. Bana sorarsanız neden 15 Temmuz başarılı olmadı en büyük etken ne? Ben derim ki TSK’nın komut akademisinin darbe girişimine karşı durması ve bu girişime direnmesidir. En önemli neden olarak bunu düşünürüm” ifadelerini kullandı.
“15 Temmuz darbe girişimini FETÖ’nün silahlı darbe girişimi olarak isimlendiriyorum”
15 Temmuz darbe girişiminin Fetullah Gülen’in talimatıyla gerçekleştiğini ifade eden Başbuğ, “15 Temmuz nedir ve nasıl isimlendirilir? 15 Temmuz darbe girişimini FETÖ’nün silahlı darbe girişimi olarak isimlendiriyorum. Ve bu darbe girişiminin Gülen’in talimatı çerçevesinde gerçekleştirildiğine inanıyorum. Neden mi? Bir Genelkurmay Başkanı verdiği ifadede, 'Birisi bana geldi dilerseniz sizi kanaat önderimiz Gülen ile görüştürürüz' dedi. Doğruluğundan en ufak şüphe duymam ifadeden bu önemli bir ifade. Adil Öksüz olayı var. Bu yetmez gibi bir de Kemal Batmaz diye bir adam çıktı. Bu girişimin Gülen tarafından emir verilip yapılmadığını görmemek büyük bir hata olur” açıklamasında bulundu.
“15 Temmuz askeri darbe derseniz bu TSK’ ya büyük haksızlık olur”
15 Temmuz darbe girişiminin Fetullah Gülen’den emir alan cunta tarafından gerçekleştirdiğini bildiren Başbuğ, “Ancak 15 Temmuz’da yaşanılan olayları Türkiye’nin geçmişte yaşadığı askeri darbelerle aynı kapsamda aynı şekilde düşünülmesinin yanlış olduğunu düşünüyorum. Bu ülke askeri darbeler yaşadı geçmişte. Kimisi emir komuta zincirinde kimisi TSK’da oluşmuş cuntalar tarafından yapıldı. 15 Temmuz olayı da bir cunta. Silahlı kuvvetler içinde cunta ama bu cunta Gülen’den emir alıyor. 15 Temmuz askeri darbe derseniz bu TSK’ya büyük haksızlık olur. TSK’nın komutanları bu darbeye direnmiştir. Hayatlarını kaybetme pahasına. Ayırın lütfen. Bu Gülen’in TSK’ya sızdırdığı bir silahlı darbedir. Eğer burada hemfikirsek araştırma komisyonu olarak esas üzerinde durulması gereken sorular şudur? TSK’da bu cunta nasıl oluştu. Peki bu yapılanma nasıl tespit edilemedi. Darbe girişiminin hazırlama süreci olmadan uygulandığını düşünmek akla ziyandır bunun süresi ne kadar olduğunu bilemiyoruz. Aylar olması lazım en azından. Türkiye’nin istihbarat birimleri nasıl bu hazırlık süresini tespit edemedi. Ciddi bir zafiyet söz konusudur. Esas üzerinde durulası gereken sorular bunlardır. 2002-2010 dönemi hatta 2008-2010 dönemi ve ayrıldığım güne kadar olan konular üzerinde düşüncelerimi paylaşmak isterim” değerlendirmesinde bulundu.
“8-9 polisin Gülen cemaatiyle ilişkisi olduğu yazılıydı, polislerle ilgili isimleri başbakana verdim”
Başbuğ konuşmasına şöyle devam etti:
“1992 yılında MİT’e sivil bir kişi getirildi. 2002-2010 dönemi ben orgeneral oldum. MİT’ten tek bir rapor gelmedi. Başka raporlar geldi mi geldi. Mehmet Kurdoğlu cemaatiyle ilgili geldi. 2002-2010 döneminde TSK’dan MİT raporu olmadan hiç kimse atılmadı. Bu dönemde uzaklaştırılan herkesin arkasında MİT raporu vardı. Raporu aldık verirken komutanım bu raporu size gayri resmi olarak veriyorum dedi. Benim için oradaki bilgiler önemli. Raporu aldık baktık ne var raporda. Gülen cemaatiyle ilgili sağda solda genel bilgiler basında medyada. İyi kötü biliyoruz ama bize ey lazım bu adamlar silahlı kuvvetler nasıl sızıyor. Bizde kimse var ismen. Yok ama. İsim var isimler vardı o raporda. Polislerle ilgili isimler vardı. 8-9 polisin Gülen cemaatiyle ilişkisi olduğu yazılıydı. Polislerle ilgili isimleri başbakana verdim. En tepesinde listenin Ali Fuat Yılmazer vardı. Benden sora bunların hepsi görevden alındı. Ama benim döneminde bunlarla ilgili bey yapılmadı. İkinci kaynağımız emniyet istihbarat üçüncü kaynak jandarma istihbarat. İsim gelmesi lazım ki işlem yapabilesiniz. 2002-2010 döneminde ismen gelen bilgi yoktur. Peki nasıl çözülecek. Karargaha emir verdim dedim ki bu konu yabancı ordularda nasıl yapılıyor. Alman-ABD ordusunu inceledik. Konu ne şu: TSK mevcut yasalara göre yetki ve sorumluluklara göre TSK’nın kendi personelini takip izleme karargah ve birlikler içindedir. Adam çıktıktan sonra karargahtan birlikten esas önemli olan dönem o dönem. TSK’nın o dönemle ilgili ne yetkisi ne imkan kabiliyeti vardır. ABD’de, Almanya’da yasa ile kurulmuş personel izleme birimleri var. İlgili kurumların verdiği bilgiler çerçevesinde 24 saat izliyor.”
“Bazen konuşuluyor niye önleme istihbaratını başlatmadınız diye” ifadesini kullanan Başbuğ, “ Hukuk devletinde hadi önleme istihbaratı mı başlatayım bizim yasalarımızda çizilmiş olan konular. Genelkurmay başkanlığı döneminde başbakana arz ettim. Bunu MİT müsteşarına vereyim incelesin. Belirli zaman geçti MİT müsteşarı geldiği zaman böyle yapılanma istiyorsunuz ama bu olsa da siz bunu kiminle yürüteceksin dedi. Haklıdır hassas bir konu personel yetiştirme. Bu görevi bizden isteyim biz yaparız. Biz istedik ve cevap alamadık MİT’ten. Zor dedi şu bu dedi. Bir de 2010’ da TSK’da böyle bir yapılanma ile ilgili yasa çıkabileceğini düşünmek akla ziyandır. TSK’ya böyle bir yapılanma verecek yasanın çıkmasını düşünmek insan tabiatına aykırı konudur, akla ziyandır. Böyle bir yapılanmaya silahlı kuvvetlerin acilen ihtiyacı var. Diğer konu askeri liselerden başlayarak harp okulları sızdılar girdiler. Doğru girdiler. Girerken askeri liselere nasıl girdiler. 2003 ten beri ÖSYM ile giriyorlar. Askeri liselere giren öğrencilerle ilgili silahlı kuvvetlerin bir şeyi yok direk. Harp okullarına ise 80’li yılların başından beri ÖSYM ile giriliyor. Sınavlar konusunda yapılması sızdırılması ciddi bir konudur. Ama bunun silahlı kuvvetlerle ilişkisi yoktur. Mülakatta görürsünüz silahlı kuvvetlerle ilişkisini. Mülakatta tespit edemediniz mi derseniz haklı sorudur. Biz bu mülakat konularını çözmek için personel temin merkezini kurduk. Bu bizimde hatamız tabi. Maalesef FETÖ’nün öncelikli sızdığı yerlerden birisi burası personel temin merkezi. Buradaki insanların büyük kısmı bunlarındı. Orada da sonuç alamadık. bu açıdan bakarsanız burada bizim sorumluluklarımız olabilir. Bu konuda son söyleyeceğim şudur, her konuda siyasi makamlarla bilgi verdik. Komploların arkasında cemaatin arkasında olduklarını bilgi verdik. Bir görüşmemizde başbakanla Fethullah Gülen cemaati bunu yapan o. Bu tehdit bugün bize yarın size. Ya 2009 yada 2010. Bana dedi ki komutanım siz bunları çok büyütüyorsunuz. Büyütmüyoruz ciddi bir tehlikedir” açıklamasında bulundu.
“FETÖ’nün en güçlü olduğu konu bilgi sahibi olmaktır”
Asıl sorun FETÖ’cülerin TSK’ya nasıl sızdığının nasıl tespit edilmediği olduğunu vurgulayan Başbuğ, “Bana göre çok acele fazla düşünülmeden OHAL’e dayalı kararnamelerle sivil asker ilişkileri düzenlemeye çalışılmakta. MİT içinde TSK’nın etkinliğinin artırılması lazım. ABD ve Almanya da olduğu gibi personel izleme yapılanmasına geçilmesinin bugün içinde bir ihtiyaç olduğu. Diğer öneli konu ise TSK’da birinci sicil amirler önemlidir. Birinci sicil amirlerinin yetkisi de sorumluluğu da vardır. Bu konulara ilişkin TSK’da birinci sicil amirlerinin yetki ve sorumlulukları düzenlenmelidir. Personel başkanlıkları orada çalışanları belirli zamanlarda kısa sürede çalışmasını sağlamak lazım. Uzun süre tutmamak lazım görevlendirilen kişilere dikkat etmek lazım. Özellikle tayinleri mutlaka kriter objektif kriterle bağlanması lazım. Personelcilerin değerlendirmesine bağlı tayin yaparsanız yanılgılara meydan verebilirsiniz. Teknolojik imkanları veriyorsunuz gereksiz yerlere kadar belki de. Bununla bağlantılı olarak güvenlik tedbirlerinde zafiyet var. FETÖ’nün en güçlü olduğu konu bilgi sahibi olmaktır. Bugün bütün mücadele özellikle kişisel bilgiler var. Kim ne kadar kişisel bilgiye sahipse o kadar hükmetme olanağına sahipsiniz” şeklinde konuştu.
Gülen cemaatindeki komploların Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde başladığını, 2005 yılında Şemdinli soruşturmasında ilk defa TSK’nın hedef alındığını kaydeden Başbuğ, “Şemdinli soruşturmasını yürüten itirafçı savcı her şeyi anlattı. Bütün pislikler otaya döküldü bugün. Sonra 2006 yılı Şubat ayında Ankara’da sauna çetesi, Mayıs’ta Ankara’da Atabeyler çetesi soruşturmaları başlıyor. Sauna ve Atabeyler soruşturmaları kapsamında ilk defa sivil mahkeme tarafından askeri personel tutuklanmıştır. Ergenekon kapsamında önemli noktalardan bir tanesi 1 Temmuz 2008’de orgeneral Hurşit Tolun ’un tutuklandı. Önemliydi. Kısa süre sonra ben genelkurmay başkanı oldum. 2008-2010 süreci zor bir süreçti. Bu süreçte yaşanılanların herkes tarafından kolaylıkla anlaşıldığını zannetmiyorum. 3 Eylül 2008 günü garnizon komutanının bu arkadaşları ziyaret etmesini görevlendirdim. Bu görev arkadaşlığının vecibesiydi. Daha sonra teğmenler tutuklandı. Ne silahlı kuvvetler ne askeri yargı bu olaylara hazır değildi. Geliyoruz 2009 yılına. Ergenekon davası 10’uncu dalga tutuklamaları. Yaşanan iki olay çok önemli. Bunları anlamazsak bugünü anlamamız zordur 23 Şubat 2009’ da Erzincan’ da yaşandı. İlhan Cihaner Erzincan cumhuriyet başsavcısıyken İsmailağa kapsamında 9 kişiyi tutukladı. Mart ayında soruşturma Gülen’ e dayanmaya başladı. Kayseri de Mart ayında ikinci olayla karşı karşıya kaldık. Bu da hava kuvvetleri savcılığı soruşturma başlattı. Sözde balyoz senaryosu belki buralarda oynanacaktı. 25 Mart 2009’ da soruşturmayı yürütenlerde en önemlisi Kayseri İl Jandarma alay komutanı Cizre’deki faali meçhul cinayetler dolayısıyla ifade vermeye Diyarbakır’a çağrıldı. Durumu siyasi makamlara ilettik. Adalet bakanlığı müsteşarı bize sadece ifade, tutuklanma olmayacak dedi gönderdik, tutuklandı” dedi.
“Askeri şahısların özel yetkili mahkemelerde yargılanması yasası çıkarıldı, bu anayasaya aykırıydı”
İlker Başbuğ, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“İrticayla mücadele eylem planı masanın üstünde bulundu. Bu plan polis tarafından basına verildi. Albay Çiçek 17 Haziran 2009’da ifade verilmeye çağrıldı. En azından iddia edilen suç askeri mahalde işlenen suçtur çağıramazsınız yetkili değilsiniz dedik. Taleplerini geri çektiler. Ne olduysa 26 Haziran 2009 günü bu mecliste oldu. CMK’da 250 de bir yasa değişikliği yapıldı. Askeri şahısların özel yetkili mahkemelerde yargılanması. Bu anayasaya ayrı. Anayasa çok açık. Bu yasa geçti. İkinci madde sivil şahısların her halükarda askeri mahkemelerde yargılamaması. Ha bu tartışılabilir. Bana göre bu yasa değişikliğinde genelkurmay başkanlığının bilgisi var yok. Yasa ne diyor, yasa değişikliğinde genelkurmay başkanlığının bilgisi alınması lazımdı, alınmadı. Bu doğru değildir. Askeri şahısların yaptığı suçlarla yargılamayı açan yasa Dursun Çiçek’ le ilgili. Bize göre sivil şahısların her halükarda sivil mahkemelerde yargılanması Kayseri’deki soruşturmaya ilgiliydi. 30 Haziran 2009 da Dursun Çiçek tekrar çağrıldı. Tutuklandı. Gerekli yerlerde bunu ifade ettik yanlıştık dedik. Anayasaya hüküm varsa anayasayı değiştirmeden yasayı değiştiremezsiniz. Yanlıştır dedik. 18 saat sonra tahliye edildi. 2009 da Ekim ayında ıslak imza konusu çıktı. 2009’ da ki ıslak imza olarak iddia edilen raporla ilgili adli tıp personelinin jandarma kriminal personelini hepsi tutuklu yargılanma safhasında. 10 Aralık 2009’ da Erzincan da yürütülen dava kapsamında Üçüncü Ordu komutanı Erzurum’ a ifade verilmeye çağrıldı. Maksat belli. Mazeret göstererek ordu komutanını yollamadık ifade vermeye. Tutuklanacağı belliydi yolladığımız zaman. Özel yetkili savcı 3’üncü ordu karargahına geldi. Savcının 3’üncü ordu karargahına girmesine izin vermedik. Bir hafta sonra İlhan Cihaner 16 Şubat 2010’ da gözaltına alınıp ve tutuklanacaktır.”
“Aldığım karardan da pişman değilim”
Kozmik odada arama yapılmasına kendisinin izin verdiğine değinen Başbuğ, “25 Aralık 2009’ da kozmik oda başladı. Kozmik oda diye geçtiği için öyle diyoruz. İki konu önemli burada. Birincisi kozmik odaya gelen hakim Kadir Kayan kaçmıştır şu anda. Bu Kayan, Gülen'in beraatine karar veren mahkeme heyetindedir. Sonradan Yargıtay üyesi yapıldı. Bu kozmik odaya hakim Kayan geldi aramak için, bir dakika dedik , başbakana anlatmamız lazım dedik. Başbakanla bir toplantı yapıldı. Neticede o arama orada yapıldı. Şu hususu dikkatlerinize sunuyorum. 25 Aralık 2009'da başladı, 20 Ocak 2010'da bitti. Yasa derki hakim gider, bakar, not alır belge alıp çıkaramaz. Oradaki aramada Kadir Kayan oradan bir belge çıkaramamıştır, müsaade etmedik. bir iki şeyi not almıştır. Hepsine bakılması 2- 3 ay sürer zaten çoğu dijital. Kod kelimeler yazıldı. Zaten onları karşılayan bir şey bulunamadı. Hakimin baktığı dökümanları aldık kilitledik, mühürledik kasaya. Şimdi çuval çuval çıktı diyorlar kozmik odadan evraklar. Yalan. Kasaya koyduk ne oldu. 16 Mart 2013 bu kozmik oda davasını yürüten savcı ile ilgili onun talebi var. Bu kasada olanları bize verin. Bu yasal mıdır hayır değildir. Ama verilmiştir. Adli müşavir, komutanı yanıltmış mıdır bilemem. Bu dökümanlar 16 Mart 2013' te Genelkurmay'dan çıkmıştır ve TÜBİTAK yetkililerine kadar gitmiştir basından öğrendiğime göre bu bilgiler. Ben komutandım o kararı verdim. Bugün olsa yine aynı kararı veririm. Bizim elimizde kod kelimeler var. Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı gibi faili meçhul cinayetlere giden kişiler vardı listede bunlar aradı orada. Bunlarla TSK'nın ilgileri var, yok mudur. Biz kozmik odaya girmeye müsaade edilmesinin ana nedeni budur. Sorumluluk bana ait ben verdim izin. İzin vermeseydim giremezlerdi. Niye verdim, eğer izin vermezsek yarın, ‘bütün faili meçhul cinayetlerin burada kayıtları vardır. İzin vermediler, yok ettiler’. Bu TSK'nın üzerine silemeyeceğimiz bir şaibe olarak kalacaktı. Bu darbeyi almayı ben komutan olarak kabul ettim. Bundan da aldığım karardan da pişman değilim. Müsaade vermeyeceğimizi düşünerek terör örgütü büyük bir töhmet altında bırakacaklarını düşündüler. Kozmik oda 20 Ocak 2010' da bitti Kozmik Oda. Biz o gün onları düşünemezsek bu adamların 15 Temmuz’ da neler yapabileceğini o gün hiç düşünememişiz. Hiç görememişiz. Bu adamlar camiyi bombalamakla suçlayan insanlar Atatürk’ün TBMM’yi bombalamayı bile düşünüyorlarmış.biz onu göremedik” ifadelerini kullandı.
İlker Başbuğ yargılandığı dönemde hiçbir zaman savunma yapmadığını hatırlatarak, “Savunma yapmadım. Savunma yapmam daha önce ifade ettim makama saygısızlık olur hiçbir zaman yapmadım savunma. Biz bu sözlerinde savunma mahiyetinde değil. Bu kişi TSK’ya sızandır diyor iddianamemde. Bunu düşünüyorlarmış ve yapmışlar” diye konuştu.
"Hep özel günleri seçmişler"
Başbuğ, şunları kaydetti:
“Çok kimse bilmez. Bu iddianamelerde şu da var. Albay Dursun Çiçek, şube müdürüm benim. Görmüşümdür bir kaç kere. Ama ilk defa cezaevinde gördüm. kısa boylu derdim. Bu kadar boylu olduğunu bilmiyordum. Öyle iddialar edildi ki biz öğlen yemeği yemişiz. o bavulcu adam var ya şimdi. Ben genelkurmay başkanıyım. Genelkurmay başkanı olarak Albay Dursun Çiçek’ten emir ve talimat almaktadır. Çünkü Dursun Çiçek Ergenekon’da daha üst noktadadır, diyor. İmam olayı varmış meğer. Biz bunları anlayamadık ama şimdi bu örgütün ne olduğunu anlıyoruz. 22 Şubat günü tutuklamalar oldu. Gün de önemli hep özel günleri seçmişler. Bu da psikolojik savaş. Talat aydemir darbe teşebbüsü. 5 Ağustos Atatürk’ e başkomutanlık verilmesidir. Bizi mahkum ettiler. Günleri bile seçerken dikkat ediyorlar. 23 Temmuz 2010 da 102 kişi hakkında yakalama kararı çıkarıldı. bu kararın uygulanmasına imkan vermiyoruz dedik. 2008-2010 zor yıllardır. yasalar içinde kalarak elimizden geleni yaptık yaptıklarımız var elbette yapmadıklarımız da olabilir.”
İlker Başbuğ, 6 Ocak 2012 yılında tutuklandığını anlatarak, “Tutuklanmadan evvel 3 Ocak 2012’ de medyaya yansıyan ‘bunu roket koyarak kullanamazsınız’ dedik. Bilmeyen biri ancak bunu buraya koyar dedik. FETÖ burada kudurdu. Asker kullanılamaz şeyleri gömmez diyoruz. Buradan alevlenmeleri o. Bunlar boru demişim. Ya ben bunu dememişim. Bize psikolojik olarak iki noktadan saldırıldı. Biri kağıt parçası iki boru. Boru dememişim. Desem ne olur suç mudur. Sonradan inceledik bende savcılığa verdiğim ifadede boru dediniz diyor evet dedim diyorum. Algı operasyonun gücünü görün anlayın. Sonra inceledi baktık ki bu söz bir siyasetçiye aitmiş” dedi.
İlker Başbuğ, FETÖ ile mücadele konusunda ise, “14 Nisan 2009-7 Ekim 2015’e o günlerin Gülen cemaati bugünlerin FETÖ’cünün en büyük tehdit ve sorun olarak görmekteyim. Devleti ele geçirmeyi hedefleyen bir örgütün Türkiye’nin gündemin çıkarılması için yürütülen bütün çalışmaları dün destekledim bugün de destekleyeme devam edeceğim. Yapılan mücadelenin hangi nedenlere dayanılarak yapıldığını tartışmak bugünün öncelikli konusu değil. Önemli olan bir sorun var. Bana göre Türkiye’nin bekasını ilgilendiren sorundur bu müdahalede FETÖ elbette Türkiye’nin gündeminden çıkarılmalıdır. Bu mücadele yapılmalıdır. Arkasında şu bu neden vardır diye buraya takılarak konuyu farklı noktaya götürmek doğru değil. O konu tartışılabilir. Şu anda ben bunun nedeninin ana tartışma konusu olarak bunun ne çıkarılmasını değerlendirmiyorum ama bakınız elbette Fethullah terör örgütüne karşı yürütülen mücadele 14 Nisan 2009’da dediğim gibi en azından hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, evrensel hukuk çerçevesinde yapılmalıdır” açıklamasında bulundu.
“2007’ den sonra siyasi iktidarın gülen cemaatiyle tam ittifak haline girdiği artı silahlı kuvvetlere karşı yürütülen komplolara destek verdiği kanaatindeyim”
Siyasi iktidarın 2007-2012 döneminde Gülen cemaatiyle birlikte TSK’ya karşı yürütülen komplo olarak destek verdiği kanaatinde olduğunu söyleyen Başbuğ, “2007, Türk siyasi tarihinin dönüm noktasıdır, kavşağıdır, kırılma noktasıdır. Neden 2007’ den sonra siyasi iktidarın gülen cemaatiyle tam ittifak haline girdiği artı silahlı kuvvetlere karşı yürütülen komplolara destek verdiği kanaatindeyim. O süreçte bazı konularda destek aldığımız durumlarda var. Destek almadığımız durumlarda var. Çoğunluğu destek almadığımız. Bunun siyasi sorumluluğu olmalıdır. Halk seçimle bunu tayin eder. Demokrasi bunu tayin eder” dedi.
“Kırılma noktası 2011 genel seçimlerdir” diyen Başbuğ, “ Bu cemaatin iktidar partisinden vekil adaylığı istediği yazıldı, çizildi. 2012 de benim alınmam var. Alınmam denemeydi. Testti. Bakalım toplum ne tepki gösterecek. siyasi iktidar ne tepki gösterecek. Ne güzel toplumda kendi kurumda tepki göstermedim. Çıtayı yükselttim MİT müsteşarı. MİT müsteşarına da müsaade etseydi kanaatim o ki üçüncü hedef kendisiydi. Müdahale edilerek süreç engellenmeye başlandı. Savaş 2012’ de başladı FETÖ ile bazıları 2014 diyorlar. Olabilir. ona da saygı gösteriyorum. Ne derseniz deyin. 14 Temmuz 2016 ya kadar geliyor” değerlendirmesinde bulundu.
"Herkes Cumhurbaşkanının bu mücadelesine ayak uydursaydı 15 Temmuz'a a gelir miydik, gelmezdik"
FETÖ ile dönemin başbakanı olan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın tek başına mücadele ettiğini kaydeden Başbuğ, "Bu dönemde sayın cumhurbaşkanı tek başına mücadele ediyor. 2008-2010' da da ben tek başıma mücadele ettim. İster 2012 deyin ister 2014 deyin, ben 2012'den başlatıyorum. Herkes Cumhurbaşkanının bu mücadelesine ayak uydursaydı 15 Temmuz'a a gelir miydik, gelmezdik” açıklamasında bulundu.
"27 Nisan e- muhtırası yanlıştır muhtıra diyemezsiniz"
“ 27 Nisan’ın e- muhtıra değildir” diyen Başbuğ, “27 Nisan e- muhtırası yanlıştır muhtıra diyemezsiniz. Nerede tehdit? Doğru-yanlış onu değerlendirmem. Dönemin genelkurmay başkanı vermiştir ben buna saygı gösteririm. Doğru mudur yanlış mıdır bu bildiri onu tartışmasına girmem. Muhtıra değil bildiridir” diye konuştu. (iha)