Türkiye’nin en büyük gölü olan Van Gölü’nde yaşayabilen ve nesli koruma altında olan endemik tür olan Van Balığı 15 Nisan-15 Temmuz tarihleri arasında üremek için gölün tuzlu ve sodalı sularından çıkıp, göle dökülen akarsulara akın ediyor. Bölgenin turizmine katkı sağlayan zorlu göç süresince vatandaşlar Van Balığı avlamıyor. Bölgenin önemli değerlerinden olan ve akarsuyun tersine yüzerek zaman zaman uçarcasına derelere akın eden Van Balığının av yasağı devam ederken yaklaşık 15 bin kişinin ekmek kapısı olan Van Balığı için koruma çalışmaları da sürüyor. Geçtiğimiz günlerde yapılan açıklamada kaçak avcılarla mücadele kapsamında son 1 ay içerisinde 3 tonu canlı olmak üzere toplam 18 ton Van Balığının ele geçirildiği kaydedilirken, yakalanan canlı balıkların tekrar su ile buluştuğu, ölü balıkların ise imha edildiği belirtildi. Öte yandan 30 kaçak avcıya 100 bin TL civarında idari para cezası uygulandığı açıklandı. Kaçak avlanmayla mücadele devam ederken konuyla ilgili Şehrivan’a görüş veren isimler, kaçakçılara tepki göstererek bunun bir an önce son bulması gerektiğini ifade etti.
KALÇIK: BU VAHŞETE “DUR” DESİNLER
Avlanmalarla ilgili Şehrivan’a görüş veren Van Çevre Derneği (ÇEV-DER) Başkanı Ali Kalçık, yapılanın bir vahşet olduğunu belirterek kaçakçılara tepki gösterdi. Kalçık, balıkların 15 Nisan-15 Temmuz tarihleri arasında avlanmamasıyla balık sayısında artış yaşanacağını ve bunun balıkçılar için avantaj olacağını dile getirdi. Van Balığını anlatarak sözlerine başlayan Kalçık, şunları söyledi: “Van’ın en büyük ekonomik değeridir. Uçan balıktır. Bugünlerde Bendimahi’de binlerce insan var. Bir şölen yaşanıyor orada. Martı ile savaşı, engelleri aşması olağanüstü bir çabadır. Eğer bu 3 aylık süre içerisinde kaçakçılar kendilerini kontrol edip avlamazsa, canlıların doğumuna müsaade edersek bizim için çok büyük bir nimet olur. Böylesi endemik bir türün böylesi sorumsuzca kullanılması kabul edilir değil. Kaçakçılara diyecek laf bulamıyorum. Aslan, ceylana saldırırken gebe olduğunu bildiği yerde ceylana saldırmaz. Eğer gebe olan canlıları avlıyorlarsa ben onlara diyecek laf bulamıyorum. Avlamazlarsa onların işine gelir bu. Bugün bir balık binlerce yumurta bırakıyor. Eğer o binlerce yumurta buraya geliyorsa onlar için ciddi bir ticari alan da oluşuyor. Uçan balığımızı katletmeleri yüreğimizi acıtıyor. Bu vahşete dur desin kaçakçılar.”
DAĞER: NESLİNİN DEVAM ETMESİ İÇİN 3 AY BOYUNCA KORUMAMIZ LAZIM
Vangölü Aktivistleri Derneği Başkan Yardımcısı Ali Emrah Dağer, ele geçirilen 18 ton balıkla ilgili değerlendirmelerde bulunarak, “Van Balığı, Van Gölü'nün tuzlu ve yüksek derecede sodalı suyunda yaşayan endemik türde bir balıktır. 15 Nisan tarihinde Van Gölü’nün incisi balığımızın üreme döneminde dere yataklarına gelerek tatlı sulara yumurtalarını bırakıyor. 1 ay olmasına rağmen 18 ton kaçak avcılık sonucu balık ele geçirilmiş. Bu durum oldukça üzücü bir durumdur. Çünkü balığın neslini devam etmesi için sadece 3 ay korumamız gerekiyor. Ekosistem piramidinde havza için çok önemli yere sahip olan su canlıları mutlaka kaçak avcılıktan korunması gerekiyor. Yapılan açıklamalar neticesinde çok fazla önlem alındığı paylaşılmıştı. Biz de yaptığımız kontrollerde koruma ekipleri ile karşılaştık ve gözetimlerin devam ettiğini gördük” dedi.
“CEZALAR ÇÖZÜM DEĞİL”
Dağer, kaçakçılıkla mücadele kapsamında tavsiyelerde bulunarak şunları kaydetti: “Van Gölü’ne tatlı su girişleri olan dere çay vb. alanlarda kontrollerin arttırılması ve bu konuda bilinçlendirici çalışmalar yapılmalıdır. Cezalar hiçbir zaman çözüm değildir. Kaçak avcılık yaptığı tespit edilenlerin mutlaka bilgilendirici eğitim sürecine aldırılması ve gönüllü gözlemci pozisyonu açtırılarak gönüllü hizmet alması gerekebilir. Verdiğimiz çevre eğitimlerde balığa dikkat çekmeye çalışıyoruz. Ayrıca Van Gölü çevresinde bulunan şehirlere bilgilendirici afişler astık. Fakat kaçak avcılık devam ediyor. Tespit edilen kişiler kaçak avcılığa sebep olan gerekçesi konusunda araştırmaya gidilebilir. Yasaklar ve önlemler ne kadar artarsa artsın unutulmamalıdır ki bu durum tamamen bilinçlendirme çalışması ile önlenebilir. Belediyelerin, kamu kuruluşlarının ve STK’ların halkı bu konuda bilinçlendirmesi gerekmektedir.”