ŞEHİRVAN HABER: ORHAN SAĞLAM-ERDAL ERBAŞ
Sulak alan ekosistemleri hakkında tüm dünyada farkındalık yaratmaya çalışmak amacıyla her yıl 2 Şubat’ta kutlanan ‘Dünya Sulak Alanlar Günü’ 25’inci yılına girdi. Suyu bol ülke olarak bilinen Türkiye’de bu yanlış düşünce nedeniyle sulak alanlar bir bir kururken, ülke genelinde en buruk ve kurak sulak alanlar günü kutlamaları gerçekleşiyor. Bu süreçte en büyük kaygıyı ise Van Gölü havzasındaki iller yaşıyor. Van Gölü’nde kuraklık sorunuyla birlikte su seviyesinde ciddi düşüşler yaşanırken, kıyısında bulunan sulak alanlarının büyük bir kısmı da yok olmaya devam ediyor. Bir taraftan da yanlış politikalar ile kaynaklar yok olmaya devam ediyor. Son yıllarda bu alanlarda yaşanan biyolojik çeşitlilik kaybı ciddi oranda artarken, sulak alanların korunması için de çağrılar ardı ardına gelmeye devam ediyor. Sulak alanların tahrip edilme tartışması sürerken, Van Tarihi Eserleri Koruma Araştırma ve Geliştirme Derneği (ÇEVDER) Başkanı Ali Kıpçak da Şehrivan’a sulak alanların önemi anlatarak, mevcut durumunu yorumlarken, Vangölü Aktivistleri Derneği Başkan Yardımcısı Ali Emrah Dağer ise ekosistemi barındıran göller ve sulak alanların hassas koruma alınması gerektiğini vurguladı.
VAN’IN SULAK ALANLARI KURUYOR
Sadece Van ve bölgede değil tüm Türkiye’de sulak alanlar yok oluyor. Hem iklim değişikliği, hem kuraklık hem de yanlış su kullanımı Türkiye’yi büyük bir su krizine doğru itiyor. Bu anlamda en büyük kaybı ise Van ve bölge illeri yaşıyor. Kentteki su seviyelerinde düşüşü, kaynaklardaki kuruma devam ederken son yağışlarla birlikte kötü gidişatın az da olsa azalması umut ediliyor. Yağışlara rağmen kaybın boyutu artarken kentteki isimler gidişatı Şehrivan aracılığı ile değerlendirdi. Kentteki sulak alanlarının mevcut durumunu değerlendiren Van Tarihi Eserleri Koruma Araştırma ve Geliştirme Derneği (ÇEVDER) Başkanı Ali Kıpçak, “Van’daki büyük sulaklar alanlarımız olan; Dönemeç, Bendimahi deltası, Erçek Gölü, Çelabibağı, Çaldıran ovası, Çimen ova gölleri, Edremit sulak alanı gibi daha birçok göl kurudu. Yani Van Gölü kıyısında bulunan hemen hemen hepsi de kurudu. Suların çekildiği alanların önemli bir kısmı yok olmuş. 2021 yılındaki bütün su alanlarında eksilmeler meydana geldi. Daha sonra tarım ve imara açılan yerler de var.” dedi.
YAĞIŞ VAR AMA AMA…
Van’daki sulak alanlarının kurumasına yönelik değerlendirmelerini sürdüren Başkan kıpçak, sözlerine şöyle devam etti: “Sulak alanlarının iki sebebi var. Birincisi doğal kuraklık, ikincisi de insan eliyle yapılan kuraklıktır. Bundan dolayı da Van’da yüzde 50’nin üstünde sulak alanlarının kuruduğunu söyleyebiliriz. Öte yandan en büyük şansımız şu an düşen kar yağışlarıdır. Bu yağışlar büyük bir avantajdır. Ancak yaz aylarıyla birlikte artan buharlaşma sorunu var. Van diğer illere oranla çok büyük buharlaşmaya sahip kenttir. Yani yağışlar düşse de tehlike hala devam ediyor.”
SULAK ALANLAR EN BÜYÜK YAŞAM ALANLARIDIR
Dünya Sulak Alanlar Günü’nün öneminden söz eden Kıpçak, şunları söyledi: “1997 yılından beri her yıl Şubat ayının ikinci günü Ramsar Sözleşmesi dahilinde üye 170 ülkede kutlanmaktadır. Her yıl sulak alanların bir işlevinin tema olarak kullanıldığı etkinlikler kapsamında 2022 yılının Dünya Sulak Alanlar Günü teması ‘Doğa ve İnsan İçin Sulak Alanlar’ olarak belirlendi. Yağmur ormanlarından sonra biyolojik olarak en üretken ekosistemler olan sulak alanlar, gerek ekolojik dengenin sağlanmasında, gerekse biyolojik çeşitliliğin korunmasında büyük önem taşımalarının yanı sıra yöre ve ülke ekonomisine çok büyük katkıları olan ekosistemlerdir. Suyu depolama alanlarının yanında birçok canlının da üreme alanlarıdır. Su ürünlerini barındırma, sel ve taşkınları önleme, havzadaki su rejimini düzenleme, azot fosfor gibi besin tuzlarını alıkoyarak filtre ile doğal arıtmalardır. Bu bağlamda büyük önemlere sahiptirler.”
SULAK ALANLARA SAHİP ÇIKMA ÇAĞRISI!
Yaşamı mümkün kılan şey de biyoçeşitliliktir diyen Kalçık, şöyle devam etti: “Sulak alanlar yeryüzünün en zengin biyolojik çeşitliliğine sahip ekosistemlerdir. Doğal arıtma ve üreme alanlarıdır, ormanın olmadığı yerde sulak alanlarda oluşan sazlıklar oksijen kaynaklarıdır. Herkesi sulak alanlardaki kültürel ve biyolojik zenginliğimize sahip çıkamaya davet ediyoruz. Türkiye'nin toplam sulak alan varlığı 2.5 milyon hektardır. Son 40 yılda sazlıkların kesilmesi, tarım amaçlı kurutmalar, doldurmalar, sanayi kirliliği, yol yapımı ve imara açılması, içme suyu amaçlı kullanımlar, büyük baraj inşaatları nedeniyle yaklaşık 1.300.000 hektar sulak alanımız ekolojik ve ekonomik değerini yetirmiştir.” İfadelerini kullandı.
SAZLIK ALANLAR YOK OLUYOR
Türkiye’nin kırk yıl gibi kısa bir sürede sulak alanlarının yarısını kaybettiğini vurgulayan Başkan Kalçık, şunları belirtti: “Sulak alanların bir diğer önemi ise ilimizde orman varlığının yetersiz olması nedeniyle hayati önem taşımaktadır. Özellikle küresel iklimden kaynaklı yaşanan kuraklıktan ve Van Gölü’nün çekilmesi ile Van Gölü havzasında bulunan akarsuların derelerin barajların kurumasından ya da çekilmesinden dolayı çok büyük bir sazlık alan yok olmuştur. Özelliklede yanlış uygulama ve planlamalarda kurutulan sazlıkların yaşanan olumsuzluklardan dolayı büyük tahribat yaşanmaktadır.”
AKTİVİSTLER: SULAK ALANLAR KORUMA ALTINA ALINSIN
Sulak alanlarla ilgili Vangölü Aktivistleri Derneği Başkan Yardımcısı Ali Emrah Dağer ise şu değerlendirmelerde bulundu: “Ekosistemi barındıran göller ve sulak alanların tamamı hassas koruma alanları ilan edilerek gerekli denetimlerin süreklilik içinde sağlanması gerekmektedir. Ayrıca buna karşın yenilikçi bir tutum ile araştırmalar yürütülerek su yönetimi yapılmalıdır. Van Gölü Havzası için sürekli araştırma yapan uzmanlardan oluşan ölçüm ve değerlendirme yapan komisyon kurulmalıdır. Kurul tarafından gerekli araştırmaları birincil olarak bakanlık nezdinde çözüme ulaştırmalıdır. Toplumumuzun bilinçlendirilmesi ve doğal kaynakların bir gün tükeneceği bilincinin aşılanması halinde kirlilik ve aşırı kullanım etkisini azaltılabilir.”
“SAZLIK ALANLARDA SU ÇEKİLMESİNİN ÖNÜN GEÇİLMELİ”
Sazlık alanların yakılmaması ve bu alanların korunması için eğitim çalışmalarının yapılması gerektiğini belirten Dağer, “Hükümet kurumlarının yanı sıra sivil toplum kurumlarını önü açılmalı iyi bir kontrol mekanizması kurulmalı, vahşi sulamadan vazgeçilmeli yerine damlam sulama özendirilmeli. Yenilenebilir enerji teşvik edilmeli. Son dönemde sulak alanlara atılan evsel atıklar ve çocuk bezlerinin atılması önlenmeli. Mevsimlik kurumaya yüz tutmuş göletlerde can suyu veya kurtarma projeleri devreye sokulmalı. Ayrıca sulama adı altında göletlerde ve sazlık alanlarda su çekilmesinin önün geçilmeli ve vatandaşların rastgele sulama verine nasıl bilinçli sulamanın yolu öğretilmeli. Akarsuların kenarlarında kurulan kum ocakları kapatılarak etrafı korunarak alternatif çözümler üretilerek kaynaklarımız sağlıklı bir şekilde geleceğe taşınmalıdır.” Görüşlerine yer verdi.
KRİTİK ÇAĞRI: ÖNLEM ALINMALI!
Sazlık alanlara önlem alınması gerektiğini ifade eden Dağer, “Doğal kaynakların bir gün tükeneceği unutmamalı ve bazı kaynakların sadece insanlara ait olmadığını diğer canlılar ile de paylaştığımızı, onlarında yaşam kaynakları olduğu bilinmelidir. Hayvan ve bitkiler yeryüzünde yaşamın var olmasını ve devamlılığı için önemsenmelidir. Canlı yaşamlarının insan eliyle yok edilmesi, spor adı altında devam ettirilmesi bir suç kabul edilmeli ve kesinlikle yasaklanmalıdır. Tüm canlıların hayatlarını devam etmesi için önlemlerin alınmaması halinde gelecek nesilleri zor dönemler bekliyor olacaktır.” Şeklinde konuştu.